İÇİMİZDEKİ ŞİFA

Herkese Hare Krishna!


Şu aralar bilim dünyası fizik ve tıp alanında nefes kesen gelişmelerla kaynıyor. Şimdiye kadar ruhun gıdası meditasyonu, mantraları anlatmaya çalıştık ve anlatmaya devam ediyoruz. Kimileri için hala çok mistik kalsalar da, bilim beden ve zihin etkileşiminden bir üst basamağa, beden ve ruhun etkileşiminin sırrını çözmeye soyundu.

Bhaktivedanta Srila Prabhupada’nın Srimad Bhagavatam’da dediği gibi, “Vedalar tüm bilginin kaynağıdır ve böylelikle tıbbi bilimdeki bilgiler de canlı varlığın hastalıklarının şifası için oradadır. Somutlaşmış canlı varlık bu bedenin inşaasıyla bile hastalanır. Beden hastalıkların sembolüdür. Hastalık birinden diğerine çeşitlilik gösterebilir fakat herkes için doğum ve ölüm olduğu üzere hastalık da olmalıdır. Öyleyse, Tanrılığın Şahsiyeti’nin lütfuyla sadece bedenin ve zihnin hastalıkları şifa bulmaz, fakat aynı zamanda ruh da kesintisiz tekrarlanan doğum ve ölümden kurtulur. Tanrının adına aynı zamanda bhavaunadhi, ya da maddi varoluş hastalığının şifa kaynağı da denir.” Ve işte Tanrının adlarının, meditasyonun içimizdeki görünmez bir şifa gücünü nasıl tetikleyip hem zihinsel ve ruhsal hem fiziksel sağlığımıza etki ettiğine ve bu gizli şifa kaynağının nasıl ruhun varlığına işaret ettiğine bakalım...

Aşağıdaki makale Geo Eylül, sf.66-68;2008/9 sayısından alıntılanmıştır.

Batı kültürünün sınırları belli. Sadece gözle görülebilen, ölçülebilen, fizik kurallarının uygulanabildikleri gerçek kabul ediliyor. Oysa maddi olmayan, elle tutulamayan fakat varlığı tecrübeyle sabit ya da mevcudiyetini en azından sezinleyebildiğimiz bir gerçeklik de söz konusu. Kimi bilim adamları, kabullenmekte zorlandıkları soyut gerçekliği idealizmin tinsel dünyasına hapsediyor. Ne var ki spiritüel ile maddesel olanın sınırları zaman zaman belirsizleşiyor. İki "paralel dünya" iç içe geçiyor, iki "yapı" arasındaki ayrım ortadan kalkıyor. Birçok insan benzer deneyimler yaşıyor.
İşini kaybetmekten korkan mesai arkadaşımız yataklara düşüyor. Eşi vefat eden komşumuzun kalbi buna dayanmıyor. Çatışmadan sağ kurtulmaya çalışan asker, can havliyle yaralandığını hissetmiyor bile. Çocukları gözlerinin önünde Kızıl Kmerler tarafından işkenceyle öldürülen Kamboçyalı mülteci kadınlar bir süre sonra görme yetilerini kaybediyor. Polen alerjisi olan genç, bir arkadaşı kendine plastik çiçekle şaka yapınca astım krizine tutuluyor. Bir tanıdığımız, sadece beyin gücünü kullanarak ellerini ve ayaklarını ısıtmayı deniyor.
Böyle hikâyelere hepimiz aşinayız. Ruhumuzun beden üzerinde nasıl tahakküm kurduğunu anlatan öyküler şüphesiz son derece etkileyici. Gizemli ve anlaşılmaz bir yönleri var, zira doğru bildiklerimizi yalanlıyorlar. Tarif ettikleri, bugüne kadar bizi hasta ettiğine veya iyileştirdiğine inandıklarımızla çelişiyor. İzahı güç, hatta imkânsız görünenin sınırlarını zorluyor.
Tıp dünyasının yaklaşımı genel olarak mesafeli. Hekimler bu konularda yorum bile yapmaz, konuştuklarında da sözleri daha ziyade ironik ve alaycıdır. Ruh-beden ilişkisine ciddiyetle eğilenler akademik itibarlarını kaybetmeyi göze almış demektir. En azından yakın zamana kadar durum böyleydi. Ama çok değil, bundan birkaç yıl önce Batıda bu alanda kayda değer bir değişim başladı.

İtikatlı olanları "dua etmek sağlıklıdır" ifadesi şaşırtmayacaktır elbette. Fakat kaç kişi "yüce bir güçle iletişim kurma" girişiminin beden fizyolojisini ne şekilde etkilediği suali üzerine kafa yormuştur ki? Tıbbi araştırmaların yanıt arayacağı türden bir soru hiç değildi bu ya. Ta ki Lombardiya'da ki (İtalya) Pavia Üniversitesinden iç hastalıkları uzmanı Luciano Bernardi bu meseleye eğilene dek. Aralık 2001'de hepsi sağlıklı, yetişkin ve inançlı birer Katolik olan 23 denek üzerinde bir araştırma gerçekleştirildi. Bernardi, dua edip tespihlerini çektikleri esnada deneklerin tansiyonlarını ve soluma sıklıklarını ölçtü. 150 kez tekrarlanan Ave Maria duasını okurken, deneklerin nefes alıp verme ritimlerinde değişiklik görüldü. Normalde olduğu gibi dakikada 14 yerine, her Ave Maria'dan sonra olmak üzere altı kez soluk alıyorlardı. "Deneklerin tansiyonu düşmüş, kalp üzerindeki baskı azalmıştı." siye anlatıyor araştırmacı.

Sakinleştirici etkisi tescilli. Tespihle ibadeti Müslümanlar ve Hıristiyanlar yanı sıra Hindular ve Budistler de uyguluyor. İtalyanlar tespihi rosario (gülistan), Hindular ve Budistler mala diye adlandırıyor. Tanrıya yoğunlaşarak yakarma bağışıklık sistemini güçlendiriyor. İnanılmaz ama gerçek!

Devamı için yukarda referans olarak verilen dergiye başvurabilirsiniz.






0 yorum:

Copyright © 2008 - Hare Krishna Turkey - is proudly powered by Blogger
Smashing Magazine - Design Disease - Blog and Web - Dilectio Blogger Template