İLKBAHAR TOMURCUKLARI-SPRING BLOSSOMS

~*~*~*English is below the entry~*~*~*


Herkese Hare Krishna!

Burada hala hava ilkbahar! Heryer renk açıyor. Akasya ağaçları ve çeşitli çiçekler, özellikle de laleler park ve bakçeleri kapladı. Doğa ananın çiçeklerinin açtığı gibi bizim de Pazar günkü çarpıcı şekilde çeşitli lezzetli prasadam preperasyonlarından oluşan Pazar Aşk Ziyafeti’nden ötürü tat tomurcuklarımız açıldı...

Bir süredir Pazar Ziyafetine katılanlar tarafından ortaya atılan bir konu var ve kirtandan sonra Krishna ve ruhsal hayat hakkında soruşturmaya başlıyorlar... Geçen iki haftadır Prabhupada’nın yaşam hakkında söylediği, “yaşam zevk almaktır!” sözlerini sürekli hatırlıyorum. Buna karşın yaşam çoğu zaman ıstırap verici, hiç de eğlenmiyoruz, büyük şehirlerde ki insanların çoğu bırakın yaşamdan zevk almayı eşek gibi çalışıyorlar. Bununla birlikte insanların çoğu hayatın zevkli olmadığı gerçeğini farketmiyor bile ya da kabul etmiyor. Onlara soracak olsanız muhtemelen size hayatın zevkli olduğunu söyleyeceklerdir! Ama Prabhupada hayatın zevk almak anlamına geldiğini döylüyor! Prabhupada bizim gerçek hayatımızdan, gerçek BENLİĞİN herşeyin bir neşe ve zevk kaynağı olduğu ruhsal dünyada Krişna ile birlikte ebedi yaşamından bahsediyor. Gerçek yaşam dans etmek, temek yemek ve en sevgilinizle olmak ve sevilmek. Öyleyse biz de başlangıçta kendimizi tanımaya ve benliğin neleri sevdiğini, benliği nelerin memnun ettiğini öğrenmeye başlamalız. Sonrasında bu benliğin nereden geldiği ve onu nasıl tatmin edeceğimiz sorularına kapı açacaktır.

Bizler ruhsal dünyadan inen ruhsal kıvılcımlarız ve maddi enerjiye hükmetmeyi arzuladığımız için sınırlı maddi formlar içerisinde kapana kısıldık. Maddi bedenlerin limitleri var, bu yüzden de bizim yemek yemek, çalışmak, seks yapmak, insanlara yardım etmek gibi yollarla zevk alma yollarımızın da sınırları varken ruh ebedi, daima saadet dolu, daima genç ve bilgi dolu. Bu gerçek benliğin doğası olduğu ve benlik de tüm zevklerin kaynağı olan Krişna’ya hizmet yoluyla hayatın zevkten başka birşey olmadığı ruhsal doğaya ait olduğu için gerçek benliği ve gerçel zevki deneyimlemek için gerçek evimize gitmeliyiz. Ağacın kökü tatmin olduğu zaman tüm yapraklar ve dallar da tatmin olur, böylece biz tüm sebeplerin sebebi Krişna’yı, tümüyle-çekici olanı tatmin etmeyi öğrendiğimiz zaman otomatik olarak herkes ve herşey tatmin olur. Bizim gibi maddi varlığın sınırları içine tıkılıp kalmış insanlar için, Prabhupada gibi büyük manevi öğretmenler bize bu maddi dünyada da gerçek zevk ve gerçek mutluluğu elde etmenin ve böylece kekin kreması olan ruhsal dünyaya erişmenin yollarını gösteriyor. Bu öyle deneysel ki adananlar bunu şarkı söylerken, Hare Krişna meditasyonları, yemek pişirme ve prasadam yeme aracılığyla deneyimliyorlar.

Geri dönüp neden bu yazıyı yazma nedenim için sonlandıracağım. İlkbaharın açan çiçekleri sadece çiçek tomurcukları değil, sadece tat tomurcukları değil. İlkbahar yaygın olarak aşk tomurcuklarının da çiçeklendiği zaman olarak bilinir. Bahar vakti ve ben de aşkı hissetmek istiyorum ama ben de hiç gerçek aşk yok. Herkes aşkını şiirlere, şarkılara, kelimelere döküyor ama biz de gerçek aşka dair hiçbir deneyim olmadığına göre benim de kendime ait aika dair paylaşacak hiçbir şeyim yok ama Tanrı için adanları tarafından ifade edilen aşkın ne kadar koşulsuz ve saf olduğuna bir bakın. Aşağıda Krişna’nın kraliçelerinin aşklarının amacı olan Krişna’ya düşkünlükleri var ve Prabhupada’nın Krişna kitabından aşağıda ki alıntıda gerçek Tanrı aşkını nasıl ifade ettiklerine bakın.

“Ey Himalayalardan gelen esinti, biz sana ne yaptık da bizim Krişna’yla buluşma ihtirasımızı uyandırarak bizimle dalga geçmekte bu kadar şiddetlisin? Bilmiyormusun ki biz zaten Tanrılığın Şahsiyeti’nin hileli planlarıyla yaralandık? Sevgili Himalaya esintisi, lütfen bizlerin zaten yaralandığını bil. Biz daha da fazla yaralamaya hiç gerek yok.”

“Sevgili güzel bulut, güzel bedeninin rengi aynen biricik Syamasundara’mızın bedensel rengine benziyor. Sanıyoruz ki sen bu nedenle Lordumuz, Yadu Hanedanlığı’nın başı için çok değerlisin ve Onun için çok kıymetli olduğun için tıpkı bizim gibi sen de derin düşüncelere garkolmuşsun. Syamasundara için kalbinin gamla dolmasını takdir ediyoruz. Onu görmeye son derece hevesli gözüküyorsun ve biz de sırf bu sebepten gözyaşlarının gözlerinden tıpkı bizimkiler gibi sessizce süzüldüğünü anlıyoruz. Sevgili siyah bulut, dobra dobra itiraf etmeliyiz ki Syamasundara ile yakın bir ilişki kurmak demek aksi halde biz evde rahatken gereksiz endişeler üstlenmek demek.”


~*~*~*For english please read the rest of the entry~*~*~*

Hare Krishna to all!!

It’s still spiring time here! Everywhere is blooming colors. Acacia trees and various flowers, especially tulips have covered parks and gardens. As the flowers of mother nature bloom, our taste buds have bloomed too because of the Sunday Love Feast we had yesterday which mindblowingly consisted of several delicious prasadam preperations...

For some time the topic have been coming by people attending Sunday Feast and after kirtan they start inquiring about Krishna and spiritual life... For the past two weeks I am constantly remembering what Prabhupada says about life that “life means to enjoy!” We are meant to enjoy. However life is painful most of the time, we are not enjoying at all, 90% of people’s life in big cities are far from enjoying life but working like asses. Nevertheless the majority of the human beings don’t even realise or accept the fact that life is not enjoyable. If you happen to ask them, they would probably tell you that life is enjoyable! But Prabhupada says life means to enjoy! Prabhupada is talking about our real life, eternal life of the real SELF together with Krishna at spiritual world where everthing is a source of joy and pleasure. Real life is to dance, sing, eat and be with your most beloved and be loved. So then we should initially get to know our real self and know what the self likes and what pleases the self. Then this will open to doors to know where the self comes from and how to satisfy the self?

We are spiritual sparks coming down from spiritual world and because we desired to lord it over material energy we are trapped in limited material forms. Material bodies have limits therefore our means of enjoying such as thorugh eating, working, having sex, helping people have limits whereas the spirit is eternal, ever blissful, ever youtful and full of knowledge. Because its the nature of the real self and the self belongs to spiritual nature where his life is nothing but enjoyment through service to Krishna, the reservoir of all pleasure we should go back to our real home to experience real self and real pleasure. When the root of the tree is satisfied, all the branches and leaves are satisfied so when we learn to satisfy the cause of all causes Krishna, the all attractive then otomatically everybody and eveything become satisfied. For people like us trapped in borders od material existance, great spiritual teachers like Prabhupada show the means of deriving real pleasure and real happiness in this material world and thus attain spiritual world which is the cream of the cake. This is so experimental that devotees experience while singing, through their Hare Krishna meditations, through cooking and eating prasadam.

I will go back and end this writing for why I am writing it for. Spring time blossoms are not just the flower buds, not just the taste buds. Spring is commanly the time when the love buds blossom too. It’s spring and I wanna feel love too but I have no real love. Eveybody expresses their love through poems, songs, words but since we have no experince of real love I have nothing to share about love of my own but see the love expressed for God by devotees how unconditional and pure it is. Below is the hankerings of queens of Krishna for their object of love Krsna and see how they express true love of God in the following excerpt from Pranhupada’s Krishna book.

“O breeze from the Himalayas, what have we done to you that you are so intent on teasing us by awakening our lust to meet Kåñëa? Do you not know that we have already been injured by the crooked policy of the Personality of Godhead? Dear Himalayan breeze, please know that we have already been stricken. There is no need to injure us more and more.”

“Dear beautiful cloud, the color of your beautiful body exactly resembles the bodily hue of our dearmost Symasundara. We think, therefore, that you are very dear to our Lord, the chief of the dynasty of the Yadus, and because you are so dear to Him, you are absorbed in meditation, exactly as we are. We can appreciate that your heart is full of anxiety for Symasundara. You appear excessively eager to see Him, and we see that for this reason only, drops of tears are gliding down from your eyes, just as they are from ours. Dear black cloud, we must admit frankly that to establish an intimate relationship with Symasundara means to purchase unnecessary anxieties while we are otherwise comfortable at home.”

GURU NEDİR? -WHAT IS A GURU?



“Cehaletin en karanlığında doğdum ve gurum, manevi öğretmenim bilginin feneriyle gözlerimi açtı. O’na hürmetlerimi sunuyorum.”


Ajnana kelimesi “cehalet” veya “karanlık” demektir. Eğer bu odadaki bütün ışıklar kapansa ne yanımızdakinin nerede oturduğunu, ne de nerede oturduğumuzu görebilirdik. Her şey karmakarışık olurdu. Benzer şekilde, bu maddi dünyada hepimiz, tamas yani karanlık içinde yaşıyoruz. Tamas veya timira “karanlık” demektir. Bu maddi dünya karanlıktır, bu sebepten aydınlanmak için güneş ışığına veya ay ışığına ihtiyaç duyar. Ancak, bir başka dünya, spiritüel dünya daha vardır ki, bu dünya, karanlığın ötesindedir. Bhagavad-gita [15.6]’da bu dünya şri Krsna tarafından şöyle açıklanmıştır:


“Benim bu meskenim ne Güneş veya Ay tarafından ne de elektrikle aydınlanır. Oraya bir kere ulaşan bir daha bu maddi dünyaya geri dönmez.”


Guru’nun işi, öğrencilerini karanlıktan aydınlığa getirmektir. Tıpkı kişinin, bilgi eksikliğinden dolayı hastalık kapması gibi, günümüzde herkes cehaletten acı çekmektedir. Eğer kişi hijyen kurallarını bilmezse, hangi hastalığın bulaşacağını bilemez. Buna göre, hastalık cehalet yüzünden vardır ve hasta olup acı çekeriz. Bir suçlu, “yasayı bilmiyordum” diyebilir fakat bu işlediği suça mazeret olmayacaktır. Cehalet de bir mazeret değildir. Bunun gibi, ateşin yaktığını bilmeyen bir çocuk, ateşe dokunduğunda yanacaktır. Ateş “bu daha bir çocuk ve benim yakacağımı bilmiyor” diye düşünmez. Hayır, mazeret yoktur. Tıpkı ülke yasaları olduğu gibi, katı doğa yasaları da vardır ve bu yasalar, bilmesek bile işlemektedir. Eğer cehaletten ötürü yanlış bir şey yaparsak, bunun bedelini ödemeliyiz. Yasa bunu gerektirir. Ülke yasası ya da doğa yasası olsun, yasaya aykırı davranırsak, bunun acısını çekme riskini de göze almış oluruz.


Guru’nun görevi bu maddi dünyada hiçbir insanoğlunun acı çekerken görmemektir. Hiç kimse acı çekmediğini savunamaz. Bu mümkün değildir. Bu maddi dünyada üç çeşit acı vardır: adhyatmika, adhibhautika ve adhidaivika. Bunlar, maddi vücut ve zihinden ortaya çıkan ıstıraplar, diğer canlı varlıklardan oluşan ıstıraplar ve doğanın güçleri tarafından ortaya çıkan ıstıraplardır. Zihinsel acı içinde olabiliriz veya sivrisinek ya da çeşitli sinekler gibi diğer canlıların bize verdiği rahatsızlıktan dolayı acı çekebiliriz ya da daha üst güçlerin altında acı çekebiliriz. Yağmur yağmayabilir veya seller olabilir. Çok sıcak veya çok soğuk olabilir. Doğa tarafından birçok ıstıraba maruz kalınır. Böylece, maddi dünyada bu üç çeşit ıstıraplar mevcuttur ve herkes en az birinden, ikisinden ya da üçünden dolayı acı içindedir. Hiç kimse acıdan tamamen kurtulmuş olduğunu söyleyemez.


Öyleyse niçin canlı varlık acı çekiyor diye sorabiliriz. Cevap şudur: cehaletten. “Yanlışlar yapıyorum ve günahkar bir hayata yöneliyorum; bunun için de acı çekiyorum” diye düşünmez. Bu sebepten, gurunun görevi, öğrencilerini cehaletten kurtarmaktır. Çocuklarımızı okula acı çekmekten kurtulmaları için göndeririz. Eğer çocuklarımız eğitim almazlarsa, gelecekte acı çekmelerinden korkarız. Guru, bu ıstırabın karanlığa benzetilen cehaletten olduğunu görür. Karanlıktaki biri nasıl kurtarılabilir? Işıkla. Guru, bilginin fenerini alır ve karanlıkta yaşayan canlı varlığın önüne tutar. Bu bilgi onu cehalet karanlığının acısından uzaklaştırır.


Kişi, bir gurusu olmasının mutlaka gerekli olup olmadığını sorabilir. Vedalar, bizi şu şekilde bilgilendirir: “Bunları doğru anlamak için, kişi alçakgönüllülükle, elinde bir odunla, Vedaları öğrenmiş ve Mutlak Hakikat’e kendini adamış bir manevi öğretmene yaklaşmalıdır.” [Mundaka Upanisad 1.2.12]


Vedalar bize bir guru aramayı tembihler; esasında, herhangi bir guru değil, o guruyu bulmamızı söylerler. Guru, bir tanedir çünkü gurular zincirinden gelir. Vyasadeva’nın ve Krsna’nın beş bin yıl önce öğrettikleri, bugün de öğretilmektedir. Her iki öğreti arasında hiçbir fark yoktur. Yüzlerce, binlerce acaryalar gelip gitmiş olsa bile, mesaj tektir. Gerçek guru, iki tane olamaz, çünkü gerçek guru kendinden önce gelenlerin söylediklerinden farklı bir şey söylemez. Bazı spiritüel öğretmenler “Benim fikrimce şunu yapmalısın” derler, ancak bu guru değildir. Bu gibi sözde gurular sadece bir sahtekardır. Esas guru, sadece bir fikre sahiptir ve o fikir de Krsna, Vyasadeva, Narada, Arjuna, şri Caitanya Mahaprabhu ve de Goswamiler tarafından dile getirilmiş olandır. Beş bin yıl önce Lord şri Krsna Bhagavad-gita’yi konuştu ve Vyasadeva onu kaydetti. şrila Vyasadeva “bu benim fikrim” demedi. Bunun yerine O, Sri-bhagavan uvaca’yı yani, “Tanrılığın Yüce Şahsiyeti der ki” olarak yazdı. Vyasadeva’nın yazdığı her şey orijinal olarak Tanrılığın Yüce Şahsiyeti tarafından söylenmiştir. şrila Vyasadeva kendi fikrini vermemiştir.
Sonuç olarak, şrila Vyasadeva bir gurudur. Krsna’nın sözlerini yanlış yorumlamaz, sadece onları anlatıldıkları gibi aynen aktarır. Telgraf gönderdiğimizde onu gönderen kişi, onu düzeltmek, düzenlemek ya da ona eklemeler yapmak zorunda değildir. O sadece sunumu yapar. Gurunun işi de budur. Guru, o ya da bu kişi olabilir ama mesaj hep aynıdır; bu nedenle guru tektir denir. ...


Srila Prabhupada'nın "Science of Self Realisation" (Benlik İdraki Bilimi) kitabından alıntılanmıştır.

MAYAPUR HATIRASI- MAYAPUR SAUVENIR

~*~*~*English is below the entry~*~*~*
Hare Krishna!
Özgürce ılık sokaklarda yürümek; hiçbir yük olmadan hafiflik; zıplayabildiğin kadar zıplamak; durmasını istemediğim müzik ve dans...Gün batımından önce yine o sokakta yürüyelim isterdim, kirtan partisine yetişmek için sokakta koşalım, sonra da Srivasangan' a girip sesler içerde yankılansın, sonsuza dek kulaklarımızda çınlasın isterdim... Ne romantik bir gündü:)
Oradayken insan 500 yıl öncesinde Hindistan'a dönmüş gibi hissediyor. Caitanya'nın küçük mütevazi görünen kirtan partisi aslında halkın içinden geçtikçe kimliklerini unutarak gülümseyen yüzlerle bakan, gelip dansa katılan sırt çantalı çocukları, yaşlı teyzeleri, selamlayarak kirtanı karşılayan dükkan sahiplerini, enerjisiyle bu dünyanin dışında bir zaman ve mekandan adanmislari görünce Caitanya'nın devam eden sankirtan partisi mütevaziden öte yasam nektari:)
Hindistan gezisi dostlarımızdan Lalita geçenlerde Ruhsal Baş şehir Mayapur anılarımızı tazeleyen bir video gönderdi. Biz izlerken o anlara geri döndükçe neşe ile üzerine yorumlar yaptık, öyle ki herkesin özlemi şimdiden kabarmış görünüyor. Sadece izleyin ve kutsal dham Mayapur'da bir öğleden sonra Lord Caitanya ve sankirtan partisiyle Navadvip sokaklarında bir gezintiye çıkın... Daha önce yaşamadığınız bir gezinti olduğunu garanti ediyorum. Mayapurdan sizin için küçük bir hatıra :)

~*~*~*For english please read the rest of the entry~*~*~*
Hare Krishna!
Walking freely on the lukewarm streets at theease of mind without any loads. Jumping as high as you can; there is some music and dance which I never want to stop... I wished we were walking on that street again just before sunset, I wish we were running to catch up the kirtan party on the street and then entering into Srivasangan and let the sounds reverberate forever inside our ears... What a romantic day it was :)
When one is there, it feels as if you travelled 500 years back in time in India. When you see the small kirtan party of Caitanya's, it appears to be a small and humble kirtan party However, as the sankirtan moves along the crowd seeing people forgetting of their identities, staring with smiling faces, school kids with backpacks, old ladies and shop keepers saluting the kirtan party joining in as well as devotees with their energy proving to be from an extraterrestrial time and space, you realise that the continuing sankirtan party of Caitanya is way beyond than being humble, but a life's nectar.
Lalita, one of our friends from our journey to India recently sent us a video refreshing our memories of the Spiritual Capital Mayapur. We jubilantly commented on it as we watched and went back in time to those moments, it already seems that everybodys longings has swollen up. Just watch it and go on an excursion with Lord Caitanya and His sankirtan party on Navadvipa streets in holy dham Mayapur, at late afternoon... I guarentee that it's an excursion that you have never experienced before.
A little souvenir for you from Mayapur :)

Copyright © 2008 - Hare Krishna Turkey - is proudly powered by Blogger
Smashing Magazine - Design Disease - Blog and Web - Dilectio Blogger Template